İçeriğe geç

Saati ilk kim ?

Saati İlk Kim?: Zamanı Paylaşmayı Öğreten Bir Hikâye

Size bir hikâye anlatmak istiyorum… Belki de hepimizin hayatında bir yerlerde yaşadığı, ama çoğu zaman üzerinde düşünmediği bir sorunun etrafında dönen bir hikâye bu: “Saati ilk kim?” sorusunun. Kulağa basit geliyor, değil mi? Ama aslında bu soru, ilişkilerdeki dengeleri, insanların dünyaya bakışlarını ve zamanla kurdukları bağları derinlemesine sorgulatan bir hikâyeye dönüşebilir.

İki Farklı Dünya: Deniz ve Arda

Deniz ve Arda, yıllardır süren bir dostluğun ve yavaş yavaş filizlenen bir aşkın kahramanlarıydı. İkisi de birbirinden çok farklıydı: Arda mantığın, çözüm odaklı düşünmenin ve stratejinin temsilcisiydi. Karşısına çıkan her sorunu bir proje gibi analiz eder, artılarını eksilerini hesaplar, çözümü adım adım inşa ederdi. Deniz ise kalpten gelen bir sezginin sesi gibiydi. İnsanlara empatiyle yaklaşır, ilişkileri duygular üzerinden kurar, her şeyin merkezine anlayışı yerleştirirdi.

Onları birleştiren şey, farklılıklarıydı. Ama aynı farklılıklar, bazen yollarını ayıracak kadar da güçlü olabiliyordu.

Zamanın İçinde Kaybolan Bir Söz

Bir gün Arda, hayatının en yoğun dönemlerinden birindeydi. İş toplantıları, yetişmesi gereken projeler, sorumluluklar… Zaman, ellerinden akıp gidiyordu. Deniz ise bu süreçte kendini giderek uzaklaşmış hissediyordu. “Bir mesaj atsa… Küçücük bir merhaba dese yeter” diye düşündü defalarca. Ama Arda, “Şimdi değil, işim bitsin, o zaman konuşurum” diyerek hep zamanı ileriye erteledi.

Arda’nın zihninde bu davranış mantıklıydı. Önce sorunu çözmeli, sonra ilişkisini daha güçlü temellerle sürdürmeliydi. Deniz’in kalbinde ise bu davranış bir sessizlik anlamına geliyordu. “Demek ki önceliği ben değilim” diye düşündü ve içine kapanmaya başladı.

“Saati İlk Kim?” Sorusu

Günler geçti, aralarındaki mesafe büyüdü. Nihayet bir akşam, bir kafede buluştular. Hava serin, konuşmalar gergindi. Sonunda Deniz, içinden geçenleri saklayamadı:

— “Neden hep bekleyen ben oluyorum, Arda?” dedi. “Neden saati hep ben başlatmak zorundayım? Bir mesajı hep ben atıyorum, ilk adımı hep ben atıyorum. Sen neden bir kez olsun zamanı öncelemek istemiyorsun?”

Arda sustu. Cevaplar bulmaya çalıştı ama bulamadı. Çünkü o, zamanı yönetmenin stratejik bir mesele olduğunu düşünüyordu; Deniz ise zamanın, sevginin en güçlü dili olduğuna inanıyordu.

Zamanı Yönetmek Değil, Paylaşmak

O gece Arda çok düşündü. Yıllardır “doğru zamanı beklemenin” en doğru yol olduğunu sanmıştı. Oysa gerçek şu ki, zaman hiçbir zaman “doğru” olmazdı. Doğru olan, zamanı birlikte yaşamak, dakikaları paylaşmak, bazen plansızca bir mesaj atmak, bazen sebepsizce “seni düşündüm” demekti.

Ertesi sabah güneş doğmadan Deniz’in kapısında belirdi. Elinde küçük bir not vardı: “Bu sefer saati ben başlatmak istedim.”

Deniz gözyaşlarını tutamadı. Çünkü mesele saat değildi. Mesele, biri için zaman yaratmaktı. Ve o anda ikisi de anladı: Zaman, ancak paylaşıldığında anlamlıydı.

Hikâyenin Özünde Saklı Olan Gerçek

“Saati ilk kim?” sorusu, sadece kimin önce mesaj atacağıyla, kimin önce arayacağıyla ilgili değildir. Bu soru, ilişkilerde sorumluluk almak, emek vermek ve zamanın değerini anlamakla ilgilidir. Erkeklerin stratejik düşünme eğilimiyle kadınların duygusal bağ kurma çabası çoğu zaman çatışır. Ancak bu iki bakış açısı birleştiğinde, zaman yalnızca ölçülen bir şey olmaktan çıkar; yaşanan bir deneyime dönüşür.

Ve belki de en önemlisi, “ilk adımı atmak” bir zayıflık değil, bir cesarettir. Çünkü zaman, paylaşılmadıkça anlamını kaybeder. Ve sevdiğimiz insanla aynı anda aynı saate bakabilmek, hayatın en kıymetli anlarından biridir.

Senin Hikâyende Saati Kim Başlatıyor?

Şimdi sana sormak istiyorum: Kendi hikâyende saati ilk kim başlatıyor? Bekleyen mi oluyorsun yoksa adım atan mı? Yorumlarda düşüncelerini paylaş, çünkü belki de bir başkasının zamanı senin kelimelerinde anlam bulur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hipercasino şişli escort deneme bonusu
Sitemap
prop money