Haremlik Selamlık Hangi Ayet? Dinin Pratikteki Zayıf Noktaları ve Eleştirisi
Haremlik ve selamlık kavramları, tarihsel olarak Osmanlı İmparatorluğu’nun toplumsal yapısında önemli bir yer tutmuş olsa da, bu terimlerin günümüzde hala nasıl algılandığı ve dinî kaynaklarla ne kadar ilişkili olduğu sıkça tartışma yaratıyor. Özellikle “Haremlik selamlık Kur’an’da geçiyor mu?” sorusu, pek çok kişinin ilgisini çekiyor ve çoğu zaman karışık cevaplar alıyor. Oysa, bu konuyu cesurca ele alarak, dinin pratikteki zayıf yönlerini sorgulamak, belki de tabuları yıkmanın en etkili yollarından biridir. Bu yazıda, haremlik ve selamlık konusundaki tartışmaların iç yüzüne inmeye çalışacak ve bu kavramların dinî temellerinin gerçekten ne kadar sağlam olduğunu sorgulayacağız.
Haremlik ve selamlık ile ilgili ilk soru şudur: Kur’an’da bu ayrım gerçekten var mı, yoksa toplumsal ve kültürel bir inşanın sonucu mu? Bu konuda pek çok kişi, özellikle erkek egemen kültürlerde, “Bu, Kur’an’ın emrettiği bir düzen” diyerek geleneksel uygulamaları savunuyor. Ancak, dikkat edilmesi gereken nokta, bu anlayışın aslında neredeyse hiçbir ayetle doğrudan desteklenmediği gerçeğidir. Peki, o zaman bu kültürel yapıyı neye dayanarak savunuyoruz? Gelin, bu soruyu birlikte tartışalım.
Kur’an’da “Haremlik” ve “Selamlık” Kavramları Nerede?
İlk başta söylemeliyim ki, Kur’an’da “haremlik” ve “selamlık” kavramlarına dair doğrudan bir ayet yoktur. Dinin temel ilkeleriyle şekillenen toplumsal normlar, zamanla kültürel unsurlarla birleşmiş ve haremlik-selamlık gibi uygulamalar ortaya çıkmıştır. Ancak, biz ne yazık ki bu gelenekleri bazen dini emirlermiş gibi sunabiliyoruz. Bunun temel nedeni, tarihsel olarak güç ve egemenliğin erkekler tarafından elinde bulundurulmuş olması ve toplumda kadınlara yönelik uygulamaların, genellikle erkeklerin kontrolünde şekillenmesidir.
Kur’an’da kadın ve erkek ilişkisi, daha çok adalet, eşitlik ve karşılıklı saygı üzerine kuruludur. Örneğin, Nur Suresi (24:31) ve Ahzab Suresi (33:53) gibi ayetler, kadınların başkalarına görünürken nasıl davranmaları gerektiği konusunda öğütler verse de, bunun “selamlık” ya da “haremlik” gibi ayrımlar oluşturduğunu söylemek mümkün değildir. Bu ayetlerde kadınların örtünmesi, başkalarına bakarken ölçülü davranmaları gibi tavsiyeler vardır, ancak bunlar bir sosyal yapıyı ya da toplumsal düzeni dayatan kurallar değildir.
Erkeklerin Stratejik Yaklaşımı: Güç ve Kontrol Arayışı
Erkeklerin genellikle bu tür tartışmalara yaklaşımı daha çözüm odaklı, analitik ve stratejik olur. Erkek egemen toplumlarda, haremlik ve selamlık, sıklıkla bir güç yapısının, kontrolün ve egemenliğin bir aracı olarak şekillenir. Yani, geleneksel olarak bu yapıların arkasında yatan temel fikir, kadının “korunması” adına yaratılmış bir düzenlemenin olmasıdır. Ancak, burada sorgulamamız gereken temel soru şu: Kadının “korunması” ile gerçekten ne amaçlanıyor? Kadını dışarıdan gelen tehlikelerden mi korumak, yoksa sosyal normları ve erkek egemen yapıyı sürdürmek mi?
Stratejik olarak bakıldığında, “haremlik” uygulaması, erkeklerin toplum üzerindeki kontrolünü pekiştiren bir araç olarak da yorumlanabilir. Bu, kadının toplumsal rolünü daraltan, ona belirli sınırlar çizen bir düzenlemeyi doğurur. Bu tarz sistemlerde, kadınların sosyal hayata katılımı, büyük ölçüde kısıtlanmış olur. Eğer bir erkek, kadını sosyal yaşamdan izole ederek kontrol altına alıyorsa, burada bir adalet arayışı mı yoksa bir egemenlik kaygısı mı söz konusu? Erkeklerin bu soruya verdiği cevap, toplumsal yapının kritik noktalarına ışık tutabilir.
Kadınların Empatik ve İnsani Yaklaşımı: Eşitlik ve Adalet Arayışı
Kadınların ise genellikle empatik ve insani bir bakış açısıyla konuyu ele aldığını söyleyebiliriz. Haremlik ve selamlık gibi uygulamalara dair en çok sesini çıkaranlar, tarihsel olarak kendilerine bu ayrımın uygulanmış olduğu kadınlar olmuştur. Onlar, bu ayrımların toplumsal eşitsizlik yarattığını ve kadının potansiyelini sınırladığını sıkça dile getirmiştir. Kadınların toplumsal hayata katılımının sınırlanması, sadece bireysel anlamda değil, aynı zamanda toplumsal anlamda da ciddi eksikliklere yol açmaktadır.
Bir kadın, toplumsal cinsiyet eşitliği ve insan hakları perspektifinden baktığında, haremlik ve selamlık gibi uygulamalar, sadece bireysel özgürlüklerin kısıtlanması değil, aynı zamanda kadınların daha geniş sosyal yapılar içinde yer almasının engellenmesidir. Peki, bu uygulamalar dini bir gereklilikten mi kaynaklanmaktadır, yoksa kültürel bir dayatma mı? Eğer gerçekten dini bir gereklilikten kaynaklanıyorsa, o zaman bu gerekliliğin toplumsal hayata yansıyışı ne olmalıdır? Kadınların bu sorulara verdikleri cevaplar, çoğu zaman sistemin içerdiği adaletsizlikleri vurgular.
Sonuç: Dini Metinler mi, Kültürel Normlar mı?
Sonuç olarak, haremlik ve selamlık kavramlarının aslında Kur’an’a dayalı bir düzenleme olmadığını açıkça söyleyebiliriz. Bu uygulamalar, daha çok Osmanlı İmparatorluğu ve sonrasındaki toplumsal yapının kültürel bir ürünü olarak karşımıza çıkıyor. Ancak bu, dini öğretilerin toplumsal pratiklerle her zaman uyumlu olduğu anlamına gelmez. Burada, kurumsal ve kültürel normların dini inançlarla nasıl örtüştürüldüğünü tartışmak oldukça önemli.
Bu yazıyı okurken şunu sorguluyor musunuz: Kadın ve erkek arasında gerçekten de bu kadar keskin ve ayrımcı bir çizgi olmalı mı? Bu kültürel yapı, ne kadar daha sürecek? Dini öğretiler mi toplumsal yapıyı şekillendiriyor, yoksa toplumsal yapılar mı dini öğretileri biçimlendiriyor? Tartışmayı başlatmak için, fikirlerinizi bekliyorum.